Herkesin ağzında bir aydınlanmadır gidiyor. Nedir bu aydınlanma denilen? Aydınlanan insanlar ışıl ışıl mı gezer? Kim bunlar, yaşamları nasıl, aramızda yaşıyorlar mı? Yoksa artık yaşamdan elini eteğini çekip görünmez bir şekilde mi yaşıyorlar? Ve daha onlarca soru var kafalarda.
Ben, aydınlanmanın veya İngilizce adıyla Enlightenment’ın en sevdiğim tanımını söylüyorum.
“Aydınlanma, artık aydınlanmanın öneminin olmadığı durumdur.”
Aydınlanma aramakla bulunan bir şey değildir. İlahi olanla aranızdaki iletişimin önüne, egonun koyduğu engellerden kurtularak varılan bir durumdur.
Hamın, pişip yanmasıdır.
Aydınlanma gerçekleştikçe zihniniz sakinleşir, sessizleşir ve duygusal yüklerinizden kurtulursunuz.
Lao Tsu’nun çok sevdiğim sözü:
“Öğrenmenin yolunda her gün yeni bir şey eklenir hayatınıza. Tao’nun yolunda ise sizden her gün bir şey eksilir.”
Bugüne kadar hayatın üstümüze eklediklerinden ve egomuzun bize yüklediği tutsaklık zincirlerinden kurtulmaktır aydınlanmak.
Aslında insanın en doğal durumudur. Doğduğumuzda dünyaya geldiğimiz haldir. Ardından unuturuz bu halimizi . Tekrar bu hale dönmek için üstümüze giydiklerimizi soyunup eski halimize döneriz.
Bir gün bir üniversite hocası, aydınlanmış bir üstadla sohbete başlar. Aydınlanmanın ne olduğunu öğrenmek istiyordur.
Görüşmeleri sürerken üstad bir kaba çay dökmeye başlar. Fincan dolduğu halde, üstad çayı dökmeye devam eder ve kap taşmaya başlar.
Profesör sıkıntılı bir şekilde:
— Fincanın dolduğunu görmüyor musunuz? Bence çayı dökmeyi durdurmalısınız.
Üstad sakin sakin cevaplar:
— Bu fincan gibi sen de kendi fikirlerin ve yargılarınla dolusun. Sen kendini boşaltmadan önce ben sana nasıl aydınlanmayı anlatabilirim?
Deeksha için aldığım eğitimde öğrendiğim Bhagavan’ın sözü “Learning is unlearning- (Öğrenmek, bildiklerini unutmaktır)” benim için anlaşılmaz gelmişti. Ardından ne demek istediğini zaman içinde anladım. Gerçekten yaşam içinde oluşturduğumuz fikir, yargı ve kalıpları bir kenara atıp unutmadan, yeni bir bakış açısına geçmek mümkün değil. İnsanın en zorlandığı basamak da bu zaten. Senelerdir doğru bildiği, özene bezene biriktirdiği düşüncelerden sıyrılıp çocuk gibi düşünmeye başlamak.
Yani hayata yargısız bakabilmek. Yani, olanı olduğu gibi deneyimlemek. Yani yaşamın her anını, içinde coşkuyla karşılamak. Bu düzeye ulaşabilmek için bir çok aşamadan geçmek lazım:
▪ Neler düşündüğümüzü gözlemeliyiz.
▪ Zihnimizde ne gibi düşünceler ve kalıplar var ve bunların kökenleri nereye dayanıyor bulmalıyız.
▪ Neden bazı düşünce paternleri sürekli kendini tekrarlıyor ve neden farklı düşünemiyoruzu araştırmalıyız.
▪ Düşünce proseslerini nasıl düzelteceğimizi deneyimlemeliyiz.
▪ Duygulanımlarımızı takip etmeliyiz.
▪ Duygulanımlarımızın esaretinden kurtulabilmek yani güçsüz hale getirebilmek için yöntemler geliştirmeliyiz.
▪ Eski ve şu anda işimize yaramayan inanç ve düşünce kalıplarından uzaklaşmak için farkındalığa geçmeliyiz.
▪ En önemlisi kendimizin her yanını tek tek inceleyip, tüm bu yönlerimizle kendimizi kabul etmeliyiz.
Yukarıda yazdıklarım ve daha nicesi gerekiyor bu süreci tamamlamak için. Ama hepsinin temeli de kendini çalışmaktan başlıyor.
Bir diğer önemli nokta da aydınlanma denildiğinde birçok kişinin kafasında mistik ve gerçek üstü deneyimler belirir. Esasında aydınlanma yaşamsal bir değişimdir. Aydınlanmış bir yaşam, ayakların daha çok yere bastığı bir yaşam tarzıdır.
Bir kişinin aydınlanmış bir insan olduğunu anlamak kolay değildir. Çünkü ben artık aydınlandım diye ortalıkta gezinmez, reklam yapmaz. Yüzünde hiç değişmeyen bir huzur ifadesi vardır. Ama sakın hayattan koptuğunu zannetmeyin! Aydınlanmış insan yaşamın ve hayat mücadelesinin içinden kaçmaz. Yaşamı sürekli onurlandırır ve getirdiklerini saygı sunarak karşılar.
Ortalıkta ben artık aydınlandım nidalarıyla dolaşan insanlar gördüğünüzde onlardan fersah fersah kaçın. Gerçekten aydınlanmış olanın bu tip egosal oyunlara ihtiyacı yoktur. Kendini göstermek zorunda değildir, bu mertebede olan. Fakat ışığı o kadar yüksektir ki zaten pervane böcekleri gibi etrafında dönmeye başlarsınız.
Diyelim ki aydınlanma sürecini geçtiniz ve Nirvana’ya ulaştınız, bundan sonra ne yapacaksınız ?
Cevabı çok basit:
Yaşamın her anını onurlandırarak yaşamaya devam edeceksiniz.
Yapılacak en ilahi eylemin yaşamak olduğu gerçeğini unutmadan…
Dr. Erkan Sarıyıldız
Kişisel Gelişimin TEK Adresi
14 Mayıs 2011 Cumartesi
Sekiz Erdem | Konfucyus
Sekiz Erdem, Konfüçyüs tarafından insana bırakılan izlenmesi ve uyulması gereken kriterlerdir. Sekiz erdem “Xiao (bir evlada yakışır şekilde hem ana babaya hem de onların yaşamlarına saygılı olmak), Ti (kardeşin şartsız bir şekilde ağabeyin lafını dinlemesi), Sadakat, Sözünü Tutmak, Nezaket, Adalet, Rüşvet Yememek ve Utanma” dır. Bu sekiz erdemden yoksun veya bunları unutan bir kişi insan sayılamaz çünkü o bir insan olmak için gerekli standartları unutmuştur. Sekiz erdemin birincisi Xiao’dır. Bazı kişiler diyorlar ki, yüz merhametli eylem içinde Xiao birincidir, yüz kötü eylem içinde ise müstehcenlik birincidir.
“Hayvandan daha kötü olmak” sözünün ne anlama geldiği konusunda konuşalım. Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ve karga ise yaşlı annesini besler. İşte bu “Xiao” olarak adlandırılır. Horoz şafakta öter, yabankazı her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar. İşte bu “söz tutmak” olarak adlandırılır. Yabankazı veya yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar bir daha yeni eş bulmak istemez. Bu “sadakat” olarak adlandırılır. Bir geyik iyi otlarla karşılaştığında bütün grubu çağırıp onlarla paylaşır, bir karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi bir araya getirir. Bu “adalet” olarak adlandırılır. Lütfen bu dört erdemi hatırlayın, çünkü bir hayvan bile bu erdemi sürdürebilir. Eğer bir insan bu erdemlere hiç sahip değilse, o zaman bu kişi “hayvandan daha kötü” olarak düşünülür.
“Hayvandan daha kötü olmak” sözünün ne anlama geldiği konusunda konuşalım. Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ve karga ise yaşlı annesini besler. İşte bu “Xiao” olarak adlandırılır. Horoz şafakta öter, yabankazı her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar. İşte bu “söz tutmak” olarak adlandırılır. Yabankazı veya yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar bir daha yeni eş bulmak istemez. Bu “sadakat” olarak adlandırılır. Bir geyik iyi otlarla karşılaştığında bütün grubu çağırıp onlarla paylaşır, bir karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi bir araya getirir. Bu “adalet” olarak adlandırılır. Lütfen bu dört erdemi hatırlayın, çünkü bir hayvan bile bu erdemi sürdürebilir. Eğer bir insan bu erdemlere hiç sahip değilse, o zaman bu kişi “hayvandan daha kötü” olarak düşünülür.
YERLEŞMİŞ DUYGUYU DEĞİŞTİRMEK
Duygunuzu değiştirebilmek için öncelikle uzun süre bastırmış olduğunuz öfke, kin, nefret, kapana kısılmışlık, çaresizlik gibi duyguları bulmak, onları trans altında ya da sadece yazarak dile getirerek çıkartmak gerekir. Çoğu zaman olumsuzdan olumlu duyguya geçmek, bu temizlik işlemi ile başlar. Bunun da bir süreç olduğunu hatırlatmak isterim. 1 veya 2 trans eşliğinde, evde kendi kendinize uygulayacağınız yazı tekniği ile birlikte uzun süre devam etmelidir.
Bu süreç bittikten sonra, inanç kalıplarınız ile çalışmaya başlamanız gerekir. Her bir inanç kalıbı değiştirildiğinde, yeni duygu 21 gün süre ile vücuda tanıtılmalıdır. Eğer fiziksel bir değişim bekliyorsak, 3 ay boyunca olumlu duygu ile kalabiliyor olmalıyız.
Olumsuz kalıplar kırılırken eğer çok köklü, değersizlik, kaybetme, yalnızlık, güvensizlik, ölüm korkularımız varsa, bunlar regresyon seansı ile temizlenmeli, ve daha sonra olumlu duyguların pekiştirilmesi yapılmalıdır.
Ancak bu süreçten geçtikten sonra, çekim yasasını uygulamaya hazır hale geleceksiniz. Aslında çekim yasası hep var ve biz eğer müdahale etmezsek, bilinçaltımızda zaten duran kalıplar ve duyguları hayatımıza otomatik olarak çeker. Bu bize,neden bazı insanların para konusunda, bazılarının sağlık, kiminin çocuk , kimininse sevgili ve ikili ilişkiler konusunda sıkıntı çektiğini açıklar. Zaten hayatımızda iyi olan şeyler, olumsuz kalıp taşımadığımız alanlardadır.
Peki, duygularımı olumlu hale getirdikten sonra, yani korkularımı temizledikten sonra ne yapmalıyım?
Arzunuz her ne ise, öncelikle onu elde ettiğinizde neler hissedeceğinizi hayal edin ve bu duyguyu bedeninize iyice yayın. Artık o arzunuz zaten olmuş gibi hissetmeye devam edin. Yalnız, çekim yasası uygulamak isteyenler için 3 altın kuralı hatırlatmak isterim.
Arzu ettiğiniz şey her ne ise, HERŞEYİN VE HERKESİN en yüksek hayrı ile, herkesi mutlu edecek bir çözüm ile hayatınıza gelmesini dilemelisiniz. Bunu ta yüreğinizin derinliklerinden istemelisiniz. Eğer gizli kıskançlık, kıyaslama, karşılaştırma, eziklik, öfke, kin, intikam gibi duygular ile bir şeyler dilerseniz, bu başka birinin aleyhine olacaktır. O başka biri bunu hak etse bile, ondan intikam almayı çok arzularsanız ne yazık ki evrenin sizin için çalışmasını yavaşlatmış olursunuz. Eğer sürekli hayal kurduğunuz ve olumlu düşünmeye çalıştığınız halde hala başarılı olmamışsanız, ?Acaba herkesin en yüksek hayrına olanı istememiş olabilir miyim? Acaba evrene çok müdahale etmiş olabilir miyim? Çok fazla detay vermiş olabilir miyim?? diye düşünmeli ve bunu düzeltmelisiniz.
Çekim yasası bir kez çalışmaya başladığında, evrenin 3. boyut holografik yaşamda, (yani bildiğimiz fiziksel hayatta) zaman kavramı olduğu için belli bir süreye ihtiyaç duyar. Olayları birbiri ardına dizecek, o olaylarla ilgili olan kişilerin de en yüksek hayrını gözetecektir. Bu çok boyutlu, çok ilmekli bir örgü gibidir. Bu örgü süresince sabırla beklemelisiniz. Beklemek, aynı zamanda başkalarının da hakkına, süreç boyunca evrene ve Yüce Yaratan?a saygı duyduğunuzu gösterir.
Sizin zihninizden daha yüksek bir zekanın evrende var olduğunu, yani Yüce Yaratan?ın daha yüksek bir boyuttan sizin için her şeyi görüp, tam da sizin gönlünüzdeki şekilde bunu sizden daha iyi çözebileceğini unutmayın. İnsanlar kendi zihinlerine güvenirler. Ama ne yazık ki, bizim zihinlerimiz KORKU üretir. LİMİTLİ VE KISITLI olduğumuzu düşünür. Problemleri sevgi ile değil, SAVAŞARAK çözme eğilimindedir. Zihnimize elbette ki güveneceğiz. Ama nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz, korktuğumuz, ya da savaşmak ya da başka birinin hakkını çalmak ihtiyacı duyduğumuz bir yerde, muhakkak kendi ZEKAMIZIN KONTROLÜ BIRAKMASINI sağlamalı ve sırtımızı Yüce Yaratan?a yaslamalıyız. Kontrolcü kişiler, mutsuz olmaya eninde sonunda mahkumdurlar. Çünkü yukarıda tarif ettiğim gibi, duyguları ve kalpleri ile bağlarını kopartmış olurlar. Ve en önemlisi, çekim yasasının onlar için çözüm üretmesini engellemiş olurlar.
Hepinize hayatta seçimlerinizi yaparken korku yerine SEVGİ yi kullanabilecek kadar ÖZGÜRLÜK diliyorum.
Sevgilerimle,
Seda Diker
Bu süreç bittikten sonra, inanç kalıplarınız ile çalışmaya başlamanız gerekir. Her bir inanç kalıbı değiştirildiğinde, yeni duygu 21 gün süre ile vücuda tanıtılmalıdır. Eğer fiziksel bir değişim bekliyorsak, 3 ay boyunca olumlu duygu ile kalabiliyor olmalıyız.
Olumsuz kalıplar kırılırken eğer çok köklü, değersizlik, kaybetme, yalnızlık, güvensizlik, ölüm korkularımız varsa, bunlar regresyon seansı ile temizlenmeli, ve daha sonra olumlu duyguların pekiştirilmesi yapılmalıdır.
Ancak bu süreçten geçtikten sonra, çekim yasasını uygulamaya hazır hale geleceksiniz. Aslında çekim yasası hep var ve biz eğer müdahale etmezsek, bilinçaltımızda zaten duran kalıplar ve duyguları hayatımıza otomatik olarak çeker. Bu bize,neden bazı insanların para konusunda, bazılarının sağlık, kiminin çocuk , kimininse sevgili ve ikili ilişkiler konusunda sıkıntı çektiğini açıklar. Zaten hayatımızda iyi olan şeyler, olumsuz kalıp taşımadığımız alanlardadır.
Peki, duygularımı olumlu hale getirdikten sonra, yani korkularımı temizledikten sonra ne yapmalıyım?
Arzunuz her ne ise, öncelikle onu elde ettiğinizde neler hissedeceğinizi hayal edin ve bu duyguyu bedeninize iyice yayın. Artık o arzunuz zaten olmuş gibi hissetmeye devam edin. Yalnız, çekim yasası uygulamak isteyenler için 3 altın kuralı hatırlatmak isterim.
Arzu ettiğiniz şey her ne ise, HERŞEYİN VE HERKESİN en yüksek hayrı ile, herkesi mutlu edecek bir çözüm ile hayatınıza gelmesini dilemelisiniz. Bunu ta yüreğinizin derinliklerinden istemelisiniz. Eğer gizli kıskançlık, kıyaslama, karşılaştırma, eziklik, öfke, kin, intikam gibi duygular ile bir şeyler dilerseniz, bu başka birinin aleyhine olacaktır. O başka biri bunu hak etse bile, ondan intikam almayı çok arzularsanız ne yazık ki evrenin sizin için çalışmasını yavaşlatmış olursunuz. Eğer sürekli hayal kurduğunuz ve olumlu düşünmeye çalıştığınız halde hala başarılı olmamışsanız, ?Acaba herkesin en yüksek hayrına olanı istememiş olabilir miyim? Acaba evrene çok müdahale etmiş olabilir miyim? Çok fazla detay vermiş olabilir miyim?? diye düşünmeli ve bunu düzeltmelisiniz.
Çekim yasası bir kez çalışmaya başladığında, evrenin 3. boyut holografik yaşamda, (yani bildiğimiz fiziksel hayatta) zaman kavramı olduğu için belli bir süreye ihtiyaç duyar. Olayları birbiri ardına dizecek, o olaylarla ilgili olan kişilerin de en yüksek hayrını gözetecektir. Bu çok boyutlu, çok ilmekli bir örgü gibidir. Bu örgü süresince sabırla beklemelisiniz. Beklemek, aynı zamanda başkalarının da hakkına, süreç boyunca evrene ve Yüce Yaratan?a saygı duyduğunuzu gösterir.
Sizin zihninizden daha yüksek bir zekanın evrende var olduğunu, yani Yüce Yaratan?ın daha yüksek bir boyuttan sizin için her şeyi görüp, tam da sizin gönlünüzdeki şekilde bunu sizden daha iyi çözebileceğini unutmayın. İnsanlar kendi zihinlerine güvenirler. Ama ne yazık ki, bizim zihinlerimiz KORKU üretir. LİMİTLİ VE KISITLI olduğumuzu düşünür. Problemleri sevgi ile değil, SAVAŞARAK çözme eğilimindedir. Zihnimize elbette ki güveneceğiz. Ama nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz, korktuğumuz, ya da savaşmak ya da başka birinin hakkını çalmak ihtiyacı duyduğumuz bir yerde, muhakkak kendi ZEKAMIZIN KONTROLÜ BIRAKMASINI sağlamalı ve sırtımızı Yüce Yaratan?a yaslamalıyız. Kontrolcü kişiler, mutsuz olmaya eninde sonunda mahkumdurlar. Çünkü yukarıda tarif ettiğim gibi, duyguları ve kalpleri ile bağlarını kopartmış olurlar. Ve en önemlisi, çekim yasasının onlar için çözüm üretmesini engellemiş olurlar.
Hepinize hayatta seçimlerinizi yaparken korku yerine SEVGİ yi kullanabilecek kadar ÖZGÜRLÜK diliyorum.
Sevgilerimle,
Seda Diker
SUYUN ENERJİSİ
Bedenimizin %75 su olduğuna göre bu maddenin görevini ne kadar rahat yapabildiğini anlıyoruz. Suyun hafızası olduğunu ve kelimelerin suyu somut bir biçimde etkileyebildiğini biliyormuydunuz?
Unutmayın bedenin %75 sudur, düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, aşagı yukarı, saga sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.
İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR
Masaru Emoto
Yaratıcı Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun bilimsel çalışmaları fotoğrafları ile yayınlanmış olan “The Message from Water” isimli kitabında bulunuyor.
Bay Emotonun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelime, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oyantılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen trilyonlarca sıvı dolu odacıklardan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Yalnız değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şeklide değişir. Çevresel enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel anlamda çevresel durumu yansıtmaz aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta.
Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suların kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetti. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu kirli ve toksik suyun ve su borularındaki ve depolarda bekletilen durgun bozuk sular kesin olarak şekilsel bozukluk ve rastgele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor
Fujiwara barajından alınan su Fujiwara barajından alınan suyun dua dan sonraki hali
Beethovenin Pastorali Kawachi yerel dans müziği
Heavy Metal müzik
Adolf Hitler Rahibe Teresa
Beni hasta ediyorsun seni
öldüreceğim
Duadan önceki kirli gölün suyu — 500 cc pet şişeye koyulup bir grup tarafından
dua edildikten sonra gölden alınan suyun hali
Bu fotoğraflar suyun inanılmaz yansıtmalarını gösteriyor, canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun, çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca kopyaladığı açıkça ortada. Su, bir şey söylendiğinde, aktarıldığı anda, anında etkilenmekte.
****************************************************************************************************************************
İki ilk okul talebesi, okul için bir deney yapmışlar. İki farklı şişeye pişmiş pirinç koyup şişenin birine “Teşekkür ederim” diğerine ise “Seni Aptal” diye tekrarlamışlar. 1 ayın sonunda teşkkür ederim denilen pirincin renginin sarı ve kokusunun helmelenmiş pirinç gibi olduğunu ve Seni Aptal denilen pirincin ise simsiyah ve kötü kokulu olduğunu pirincin bile kelimelerden etkilendiğini görmüşler. Bu deney yayılmış ve bir çok insan aynı deneyi tekrarladığında aynı neticenin elde edildiğini görmüşler. Sizde deneyebilirsiniz, farklı kelime veya cümlelerle ne tür netice elde ettiğinizi görebilir söz ve düşüncenin etkisini bizzat gözlemleyerek yaşayabilirsiniz.
Unutmayın bedenin %75 sudur, düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, aşagı yukarı, saga sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.
İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR
Masaru Emoto
Yaratıcı Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun bilimsel çalışmaları fotoğrafları ile yayınlanmış olan “The Message from Water” isimli kitabında bulunuyor.
Bay Emotonun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelime, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oyantılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen trilyonlarca sıvı dolu odacıklardan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Yalnız değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şeklide değişir. Çevresel enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel anlamda çevresel durumu yansıtmaz aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta.
Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suların kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetti. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu kirli ve toksik suyun ve su borularındaki ve depolarda bekletilen durgun bozuk sular kesin olarak şekilsel bozukluk ve rastgele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor
teşekkür ederim | aşk ve takdir |
Beethovenin Pastorali Kawachi yerel dans müziği
Heavy Metal müzik
Adolf Hitler Rahibe Teresa
Beni hasta ediyorsun seni
öldüreceğim
Duadan önceki kirli gölün suyu — 500 cc pet şişeye koyulup bir grup tarafından
dua edildikten sonra gölden alınan suyun hali
Bu fotoğraflar suyun inanılmaz yansıtmalarını gösteriyor, canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun, çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca kopyaladığı açıkça ortada. Su, bir şey söylendiğinde, aktarıldığı anda, anında etkilenmekte.
****************************************************************************************************************************
İki ilk okul talebesi, okul için bir deney yapmışlar. İki farklı şişeye pişmiş pirinç koyup şişenin birine “Teşekkür ederim” diğerine ise “Seni Aptal” diye tekrarlamışlar. 1 ayın sonunda teşkkür ederim denilen pirincin renginin sarı ve kokusunun helmelenmiş pirinç gibi olduğunu ve Seni Aptal denilen pirincin ise simsiyah ve kötü kokulu olduğunu pirincin bile kelimelerden etkilendiğini görmüşler. Bu deney yayılmış ve bir çok insan aynı deneyi tekrarladığında aynı neticenin elde edildiğini görmüşler. Sizde deneyebilirsiniz, farklı kelime veya cümlelerle ne tür netice elde ettiğinizi görebilir söz ve düşüncenin etkisini bizzat gözlemleyerek yaşayabilirsiniz.
Düşünce kontrolü
Dünya herzman güzel şeyler sunmaz elbette..Size ve bize iyi ve kötüler sunuluyor.Hangisini görmek istersek onu görüyoruz.Psikoloğlara başvuran çoğu insanının aslında hayatlarında ciddi sorunları yoktur.Sorun olarak gördükleri konularda sorun bile yoktur.Onlar sorun olarak gördükleri için sorun haline gelmiştir.Bu bakış açısıdır onları mutsuz eden.Duygularımızı kontrol edemeyiz ancak onaları oluşturan düşünceleri kontrol edebilirz.Bizde oluşan duyguyu karşımızdaki kişi oluşturamaz biz izin vermediğimiz sürece.Herkes sadece ve sadece kendi düşüncesini kontrol edebilir.Kişi kendi duygusunu kendi oluşturur.Birgün aşırı tepki verdiğiniz bir davranışa başka zaman tepkisiz kalabiliyorsunuz çünkü değerlendirme kriteriniz değişmiştir.Aynı olaya farklı gözle bakıp farklı algıyorsunuz.
Olayları değerlendirirken büyük resmi görebilen kişiler için değerlendirme yaparken objektif olup olumlu bakabilmek daha kolaylaşır.
Yalnızca kendi penceresinden bakmayıp,başkalarının açısından görebilmeye EMPATİ diyoruz.Örneğin çevrenizde ukalalık yapan,size üstünlük saglayan,sizi yada başkalarını aşağılayan birileri mutlaka vardır.Bu kişiye sinirlenmek yerine aslında onun yoğun aşağılık kompleksi ile böyle davrandığını bilmek,aslında zorda olanın o olduğunu görmek onu algılıyış şeklinizi kökten değiştirir.Şartlar aynı kaldığı halde güçsüz olan taraftan güçlü olan tarafa geçebilir ve mutluluğu yakalaybilirsiniz.
Neye üzülüp neye sevineceğinizi seçecek olan sizsiniz.Kime değer verip kimi umursamıyacağınıza siz karar veriyorsunuz.
Çevremizdeki herkesi degiştirmemiz mümkün degildir.Bu yalnızca enerji ve zman kaybıdır.İnsanları değiştirmek için harcadığınız enerjiyi kendinize yöneltmeniz mucize yaratır.
Olayları değerlendirirken büyük resmi görebilen kişiler için değerlendirme yaparken objektif olup olumlu bakabilmek daha kolaylaşır.
Yalnızca kendi penceresinden bakmayıp,başkalarının açısından görebilmeye EMPATİ diyoruz.Örneğin çevrenizde ukalalık yapan,size üstünlük saglayan,sizi yada başkalarını aşağılayan birileri mutlaka vardır.Bu kişiye sinirlenmek yerine aslında onun yoğun aşağılık kompleksi ile böyle davrandığını bilmek,aslında zorda olanın o olduğunu görmek onu algılıyış şeklinizi kökten değiştirir.Şartlar aynı kaldığı halde güçsüz olan taraftan güçlü olan tarafa geçebilir ve mutluluğu yakalaybilirsiniz.
Neye üzülüp neye sevineceğinizi seçecek olan sizsiniz.Kime değer verip kimi umursamıyacağınıza siz karar veriyorsunuz.
Çevremizdeki herkesi degiştirmemiz mümkün degildir.Bu yalnızca enerji ve zman kaybıdır.İnsanları değiştirmek için harcadığınız enerjiyi kendinize yöneltmeniz mucize yaratır.
6 Mart 2011 Pazar
Hafıza Güçlendirme Teknikleri
Hafızanızı basit alıştırmalarla güçlendirebilirsiniz. Kolaylıkla her yerde çok zaman harcamadan yapabileceğiniz bu 10 alıştırmayla güçlü bir hafızaya sahip olabilirsiniz.Uzmanlar düzenli uygulandığında çok başarılı sonuçlar elde edildiğini belirtiyor. Ters el alıştırması: Sağ elinizi kullanıyorsanız, biraz da sol elinizi çalıştırmaya başlayın. Saçlarınızı sol elinizle tarayın veya çayınızı kaşıkla alışık olduğunuz yönün tersine karıştırın.
Kalemi ters elinizle tutun. Biraz üreticiliğinizi kullanın ve daha neleri tersten yapabileceğinizi bulun. Tabii bulduklarınızı da hemen deneyin. Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.
Çocuk oyunu alıştırması: İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Çiçek açan ağacın kokusunu keşfetmeye çalışın. Fırında satılan taze ekmeklerin kokularını algılamaya çalışın. Yürüdüğünüz zeminin özelliklerini hissedin. Caddede duyduğunuz sesleri ayrıştırın. Yanınızdan geçen insanların tek tek konuşmalarını dinleyin. Evinizde gözlerinizi kapatarak bir yerlere ulaşmaya çalışın. Kısacası, duyularınızı alışık olmadığınız tarzda kullanın. Bu şekilde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini arttırırsınız. Eğer bu yaptıklarınızdan zevk alır ve insan veya olayları detaylı algılamayı sürdürürseniz, hafızanız her zaman canlı kalmaya devam eder. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, unutmak istemedikleriniz o kadar sağlam kalır.
Harf alıştırması: Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin. Örneğin, çift t ve m'lerin üzerini işaretleyin. Bir sonraki aşamada, kelime içinde birden fazla geçen harflerin üzerini çizin. Alıştırmayı yaparken, kelimelerin üzerinde fazla düşünmeyin ve hemen işaretleyin. Böylelikle konsantrasyon gücünüzün ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Başarılı olma isteğiniz ve aldığınız zevk zihnin canlanmasını arttırır.
Polisiye alıştırması: ''Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?'' gibi, genellikle polisiye romanlarında veya filmlerinde sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplamayı da unutmayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz. Ayrıca kısa hafızanızı da harekete geçirmiş olursunuz.
Yürüyüş alıştırması: Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, önce sağ elinizle, sonra sol elinizle dizinize dokunun. Bu esnada o kadar esnek hareket edin ki, bacağınızı indirirken, kolunuz başınızın üzerine gelecek kadar yükselmeli. Bu hareketleri birkaç kez tekrarlayın. Bunu yaparken sadece kan dolaşımınız hızlanmaz, aynı zamanda koordinasyon yeteneğiniz de artar. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.
Ressam alıştırması: Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu hareketi gevşek ve dengeli yapın. Kendinizi Leonardo da Vinci veya sevdiğiniz bir başka ressamın yerine koyun. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.
Kalemi ters elinizle tutun. Biraz üreticiliğinizi kullanın ve daha neleri tersten yapabileceğinizi bulun. Tabii bulduklarınızı da hemen deneyin. Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.
Çocuk oyunu alıştırması: İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Çiçek açan ağacın kokusunu keşfetmeye çalışın. Fırında satılan taze ekmeklerin kokularını algılamaya çalışın. Yürüdüğünüz zeminin özelliklerini hissedin. Caddede duyduğunuz sesleri ayrıştırın. Yanınızdan geçen insanların tek tek konuşmalarını dinleyin. Evinizde gözlerinizi kapatarak bir yerlere ulaşmaya çalışın. Kısacası, duyularınızı alışık olmadığınız tarzda kullanın. Bu şekilde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini arttırırsınız. Eğer bu yaptıklarınızdan zevk alır ve insan veya olayları detaylı algılamayı sürdürürseniz, hafızanız her zaman canlı kalmaya devam eder. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, unutmak istemedikleriniz o kadar sağlam kalır.
Harf alıştırması: Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin. Örneğin, çift t ve m'lerin üzerini işaretleyin. Bir sonraki aşamada, kelime içinde birden fazla geçen harflerin üzerini çizin. Alıştırmayı yaparken, kelimelerin üzerinde fazla düşünmeyin ve hemen işaretleyin. Böylelikle konsantrasyon gücünüzün ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Başarılı olma isteğiniz ve aldığınız zevk zihnin canlanmasını arttırır.
Polisiye alıştırması: ''Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?'' gibi, genellikle polisiye romanlarında veya filmlerinde sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplamayı da unutmayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz. Ayrıca kısa hafızanızı da harekete geçirmiş olursunuz.
Yürüyüş alıştırması: Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, önce sağ elinizle, sonra sol elinizle dizinize dokunun. Bu esnada o kadar esnek hareket edin ki, bacağınızı indirirken, kolunuz başınızın üzerine gelecek kadar yükselmeli. Bu hareketleri birkaç kez tekrarlayın. Bunu yaparken sadece kan dolaşımınız hızlanmaz, aynı zamanda koordinasyon yeteneğiniz de artar. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.
Ressam alıştırması: Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu hareketi gevşek ve dengeli yapın. Kendinizi Leonardo da Vinci veya sevdiğiniz bir başka ressamın yerine koyun. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.
28 Ocak 2011 Cuma
Dünya ile Rekabet Edecek Zehir Gibi Bir Bilgisayar Şirketi Kurmak
Nasıl “Startup” Kurulur * Mart 2005
(Bu yazı Harvard Bilgisayar Topluluğu’nda yapılan bir konuşmadan derlendi. Tam olmasını amaçlamadım; daha önce Hacker’lar ve Ressamlar ( Hackers and Painters) içindeki “Nasıl Servet Edinilir”de yazmış olduğum bazı konuları atladım.)
Başarılı bir startup** yaratmak için üç şeye ihtiyacınız var: yetkin insanlarla yola çıkmak, müşterilerin gerçekten istediği bir şey üretmek ve olabildiğince az para harcamak. Başarısızlığa uğrayan startup’ların çoğu bunlardan birinde başarısız oldukları için bu duruma düşüyorlar. Her üçünü de yapan bir startup muhtemelen başarılı olacaktır.
Düşününce bu da heyecan verici bir şey çünkü her üçü de yapılabilecek şeyler. Zor ama yapılabilecek şeyler ve başarılı bir startup genelde kurucularını zengin ettiği icin bu da demek oluyor ki zengin olmak da yapılabilir bir şey. Zor ama imkansız değil.
(Bu yazı Harvard Bilgisayar Topluluğu’nda yapılan bir konuşmadan derlendi. Tam olmasını amaçlamadım; daha önce Hacker’lar ve Ressamlar ( Hackers and Painters) içindeki “Nasıl Servet Edinilir”de yazmış olduğum bazı konuları atladım.)
Başarılı bir startup** yaratmak için üç şeye ihtiyacınız var: yetkin insanlarla yola çıkmak, müşterilerin gerçekten istediği bir şey üretmek ve olabildiğince az para harcamak. Başarısızlığa uğrayan startup’ların çoğu bunlardan birinde başarısız oldukları için bu duruma düşüyorlar. Her üçünü de yapan bir startup muhtemelen başarılı olacaktır.
Düşününce bu da heyecan verici bir şey çünkü her üçü de yapılabilecek şeyler. Zor ama yapılabilecek şeyler ve başarılı bir startup genelde kurucularını zengin ettiği icin bu da demek oluyor ki zengin olmak da yapılabilir bir şey. Zor ama imkansız değil.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)